Mehmet Aslantuğ İşçi mi?
Türkiye Personel Partisi, Oğuzhan Uğur moderatörlüğünde Babala TV’de yayınlanan Konular Açık Mikrofon programının konuğu oldu. ‘Mehmet Aslantuğ işçi mi?’ Soru viral oldu. Biz de sizler için personel ve personel sınıfı nedir detaylı bir şekilde araştırmaya karar verdik. Detaylar…?
Kaynak:Investopedia, INC ve Daily Mail
Türkiye Personel Partisi, dün akşam yayınlanan ve moderatörlüğünü Oğuzhan Uğur’un yaptığı Babala TV’de yayınlanan Konular Açık Mikrofon programına konuk oldu.
Belki hatırlarsın; Ünlü oyuncu Mehmet Aslantuğ geçtiğimiz aylarda TİP’ten milletvekili adayı olduğunu açıklamıştı.
Konular ‘Mehmet Aslantuğ işçi mi?’ Açık Mikrofon’da. sorusu Twitter’da gündem oldu.
Peki, bakalım bir ünlü ya da oyuncu ‘işçi’ olacak mı hep birlikte…
Konuyu derinlemesine inceleyebilmemiz için önce ‘işçi’ kelimesinin anlamına ve etimolojisine bakmamız gerekiyor. TDK, “işçi” kelimesini “bedenini, zihinsel gücünü veya el becerisini kullanarak başkasının yararına çalışan kişi” olarak tanımlıyor.
İş kelimesi ise ‘iş, iş’ kelimesinden evrilmiştir. Peki ‘işçi sınıfı’ ne anlama geliyor?
‘İşçi sınıfı’, genellikle düşük maliyetli, sınırlı el becerisi veya fiziksel emek ile karakterize edilen bir sosyal sınıftaki bireyleri tanımlamak için kullanılan sosyoekonomik bir terimdir. Daha doğrusu öyle algılanıyor.
Bu algıya göre personel sınıfı işlerin eğitim ihtiyacı daha düşüktür. İşsizler veya bir sosyal yardım programı tarafından desteklenenler de genellikle personel sınıfının üyeleri olarak görülüyor.
Ancak “işçi sınıfı” genellikle kol emeği ve sınırlı eğitimle ilişkilendirilirken, mavi yakalı işçiler her ekonomi için hayati öneme sahiptir.
Pek çok ülkedeki ekonomistler, “işçi sınıfını” genellikle üniversite diploması olmayan yetişkinler olarak tanımlar.
Joseph Kahl gibi sosyologlar, işçi sınıfını Amerika’daki en kalabalık sınıf olarak tanımlıyor.
William Thompson, Joseph Hickey ve James Henslin gibi diğer sosyologlar, alt orta sınıfın en büyük sınıf olduğunu savunuyorlar.
Bu sosyologların geliştirdikleri sınıf modellerinde personel sınıfı nüfusun yüzde 30 ila 35’ini oluştururken; bu oran alt orta sınıfta bir o kadar yüksek veya düşüktür.
Karl Marx ise işçi sınıfını ‘proletarya’ olarak tanımlamış ve bir toplumun zenginliğini yaratan malları üretenlerin ve hizmetleri sunanların nihai olarak işçi sınıfı olduğunu söylemiştir.
Marx, işçi sınıfını veya proletaryayı, emeğini bir fiyat karşılığında satan ve üretim araçlarına sahip olmayan bireyler olarak tanımladı.
Bir toplumun zenginliğini oluşturmaktan kendilerinin sorumlu olduğunu savunarak, personel sınıfının fiziksel olarak köprüler kurduğunu, mobilya ürettiğini, meyve ve sebze yetiştirdiğini ve çocuklara baktığını ancak arazi veya fabrika sahibi olmadığını savundu.
Komünist Manifesto’da Karl Marx ve Friedrich Engels; İşçi sınıfının kaderinin, kapitalist sistemi proletarya diktatörlüğüyle (burjuvazinin diktatörlüğüne karşı çoğunluk yönetimi) devirmek, sınıf sistemini destekleyen toplumsal bağları ortadan kaldırmak olduğunu söyledi.
Genel olarak, Marksist terimlerle, fiyat işçileri/işçileri ve refah devletine bağımlı olanlar personel sınıfıdır ve birikmiş sermaye ile yaşayanlar işçi sınıfı değildir.
Bu geniş küme, sınıf uğraşlarını tanımlar. Farklı kümeler ve bireyler rastgele bir zamanda bir tarafta veya diğer tarafta yer alabilir.
Bireylerin yaşamlarındaki ve topluluklardaki bu tür çıkarlar ve kimlikler, personelin sömürüyü, eşitsizliği ve mülkiyetin insanların yaşam beklentisini, çalışma koşullarını ve siyasi gücünü belirlemedeki rolünü azaltmak için dayanışma içinde hareket etme yeteneğini etkili bir şekilde baltalayabilir.
Marksistler ve sosyalistler, işçi sınıfını ’emek gücü ve becerilerinden başka satacak bir şeyleri olmayanlar’ olarak tanımlarlar.
Bu anlamda işçi sınıfı, hem beyaz hem de mavi yakalı işçileri, her türden şube ve hizmet personelini içerir ve gelirini işletme sahipliğinden ve başkalarının emeğinden sağlayan bireyleri kapsamaz.
Ancak bugünün personel sınıflarındaki insanların işleri, 1950’lerin ve 1960’ların işçi sınıfı işlerinden oldukça farklıdır.
Fabrikalarda ve endüstriyel işlerde çalışan insanlar, dünya çapında uzun yıllardır düşüşte. Günümüzde personel sınıfı işlerin çoğunluğu hizmet sektöründedir ve çoğunlukla aşağıdaki işleri içerir:
Investopedia’da yer alan bir makaleye göre; Çok zamanlı işçi sınıfı işleri için işverenler saatte 15 dolardan daha az ödeme yapıyor ve bu işlerden bazıları sağlık yardımlarını içermiyor.
Daha önce ‘bireysel çabalarına rağmen sınıf dezavantajı’ yaşayan işçileri tanımlamak için kullanılan bu terim; daha sonra ırk, mezhep ve cinsiyet açısından birçok ‘dezavantajlı’ kümeyi dahil etti.
Şimdi gelelim asıl konumuza; Göz önünde olan bir oyuncu ve başarılı bir oyuncu ‘işçi’ sayılabilir mi?
Ülkemizdeki İş Kanunu ‘işçi’yi nasıl tanımlıyor?
Ancak, İş Kanunu kararlarına göre bir kişinin işçi olarak kabul edilebilmesi için bazı unsurların bulunması gerekir:
-
İşçi gerçek kişi olabilir.
-
İşin yürütülmesi bizzat kişi tarafından üstlenilir. Bu nedenle tüzel kişilerin işçi olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
-
İşçinin çalıştığı yerin İş Kanununa tabi olması gerekir. Bilinmelidir ki, İş Kanunu’nun her işe ve ticari menfaate uygulanması lafta olmaz. Çünkü İş Kanunu’nun 4. maddesinde bu Kanunun uygulanmayacağı işler ve işle ilgisi açıkça belirtilmiştir. Bunlar;
-
Deniz ve hava taşımacılığı işleri,
-
Tarım ve ormancılık işlerinin 50 veya daha az işçi ile yapıldığı işyerleri veya işletmeler,
-
Aile ekonomisi kapsamında tarımla ilgili her türlü inşaat işleri,
-
Bir aile fertleri ile bunların üçüncü dereceye kadar (üçüncü derece dahil) hısımlarının katılmadığı el sanatları ve mesken işlerinde,
-
ev hizmetleri,
-
Çıraklar hakkında,
-
Sporcular hakkında
-
Rehabilite edilenler hakkında
-
507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun 2. maddesindeki tanıma göre üç kişinin çalıştığı işyerleridir. Bu maddede sayılan işler ve ticari menfaatler söz konusu olduğunda hangi kanunların uygulanacağı başka bir yazının konusudur.
-
Yapılan iş için bir bedel alınır, yani patron yapılan iş için personele ödeme yapmak zorundadır. Bedel, İş Kanunu’nun 32. maddesinde düzenlenen “para” ile ödenen bedeldir.
-
Taraflar arasında iş ilişkisinin varlığına ilişkin bir iş sözleşmesi yapılmalıdır. Diğer bir deyişle, patron ile çalışan arasında iş ilişkisinin kurulduğu kabul edilmelidir.
-
Bu sözleşmenin yazılı olması zorunlu değildir (yasa iş sözleşmesinin yazılı olması gerektiğini öngörmediği sürece). İş sözleşmesinin sözlü olarak kurulması mümkün olduğu gibi zımni olarak da kurulması (iş sözleşmesinin taraflar arasında kurulduğu kanaati) mümkündür.
Kanun aslında çok açık. Yani Mehmet Aslantuğ’un kanunen işçi olduğu açıkça ifade edilebilir. Peki programda yer alan ve aslında haklı çekinceleri olan bu ‘abi’ gibi birçok kişi neden Aslantuğ’un kadrolu olmadığını düşünüyor?
Bunun iki nedeni var. İlki olan ‘haksız avantaj’ kavramıyla başlayalım. Doğru mu yanlış mı tartışılır elbette.
2021’de Daily Mail’de yayınlanan bir araştırmaya göre, “Orta sınıf aktörler, aktrisler ve tiyatro oyuncularının, başarılarını” daha değerli “göstermek için kendilerini işçi sınıfı olarak “yanlış tanımlama” olasılığı daha yüksektir.
Araştırmacılar, bu mesleklerden gelen varlıklı bireylerin de şöhrete yükselişlerini ‘mütevazı kökenlerden’ geldikleri şeklinde tanımlama olasılıklarının daha yüksek olduğunu savunuyorlar.
London School of Economics’ten sosyologlar tarafından yürütülen araştırma, aktörler, mimarlar, muhasebeciler ve TV uzmanlarıyla yapılan 175 röportajı içeriyordu.
Gelelim ikinci nedene; algı ve sosyal normlar.
Google’ın CEO’su Sundar Pichai’yi düşünün. Net değer: 1,05 milyar dolar.
Şimdi, Pinterest’in kurucu ortağı Evan Sharp’ı düşünün. Net değer: 1,05 milyar dolar.
“Ama nasıl olabilir ki? Zenginlerin başkası için çalışmak yerine kendileri için para kazandığını sanıyordum?” dediğinizi duymak üzereyim. Ayrıntılı olarak anlatalım… INC dergisinde bu durum şöyle anlatılıyor:
Peki ama neden?
Çünkü yukarıdaki gelir rakamlarının hiçbiri, ortalama bir üniversite mezunu, Harvard MBA derecesi veya ünlü bir aktör olsun, bir kişinin kariyeri boyunca biriktirebileceği varlıkları mutlaka hesaba katmaz.
“Maaş kazanılır, ancak varlıklara sahip olunur. Ve zengin olmak için ya çok sayıda ve zamanla değeri artan varlığa sahip olmalı ve sürekli ek varlıklara yatırım yapmalısınız ya da değeri katlanarak artan bir varlığa sahip olmalısınız.”
Basitçe söylemek gerekirse, ‘zengin olmak’ için bir şeye sahip olmalısınız. Ve bir şeye, örneğin şirket hisselerine ‘sahip olmak’, ister başka bir şirketin çalışanı olun, ister kendi şirketinizin kurucusu olun, mümkündür.
Kim olursanız olun veya kimin için çalışırsanız çalışın, önemli olan sahip olduklarınızın maliyetidir. Bir oyuncu veya oyuncu olmayan bir çalışan olmak, sonunda yüksek değerli varlıklar elde etmek için izlenen yol hakkında bir baş belasıdır. Her iki şekilde de ‘zengin’ veya ortalama bir servet sahibi olmak tamamen mümkündür.
Bu noktada kendinize sormanız gereken belki de en değerli soru Mehmet Aslantuğ’un patron olup olmadığıdır.
İnternette hızlı bir arama ile Aslantuğ’un bir zamanlar Üçgen adında bir yapım şirketi kurduğunu ancak bir süre sonra hisselerini devrettiğini öğrendik.
1993 yılında Ayrıntı Film’i kurduğunu da biliyoruz. Bu bağlamda bahis bizi başka bir konuya götürüyor: Yani bir insan hem kadrolu hem de patron olabilir mi sorusu…
Ancak bu bağlamda iş kanunu çok net: Mehmet Aslantuğ teorik olarak kadrolu. Bunu bu şekilde algılamakta güçlük çekmemizin nedeni ise ‘haksız çıkar’ dediğimiz pahalı şeyler, toplumsal normlar ve ‘zengin işçi olmaz’ öğretileri zihnimize kazınmış.